"Üzgün olduğumuzda ve hayata katlanamadığımızda bir ağaç şöyle konuşabilir bizimle: Sus! Bak
bana! Yaşamak kolay değil, yaşamak zor değil. Bunlar çocuksu düşünceler. Bırak konuşsun içindeki
Tanrı, o zaman susacaklar. Yolun seni anandan ve yurdundan uzaklaştırdığı için endişelisin. Ama
attığın her adım, her yeni gün seni anana yaklaştırır. Orası ya da şurası değildir yurdun. Yurt ya
içindedir ya da hiçbir yerde.
Yollara düşme özlemiyle kederlenir yüreğim, akşamları rüzgârda uğuldayan ağaçları duyduğumda.
Sessizce, uzun uzun dinlerseniz, bu özlemin esası da anlamı da çıkar ortaya. Sanıldığı gibi acıdan kaçıp
gitme arzusu değildir bu. Yurda, ananın belleğine, hayatın yeni kıssalarına duyulan özlemdir. Eve
götürür insanı. Her yol eve götürür, her adım doğumdur, her adım ölümdür, her mezar anadır.
Böyle uğuldar ağaç, çocuksu düşüncelerimizden ürktüğümüz akşam vakitlerinde. [...] Ağaçları
dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt
budur. Mutluluk budur."
KİTAPTAN ALINTILAR
"Yüzünde maske taşıyan değişken insanın, doğada büyüyen her varlığa ciddiyetle bakmaya başladığı
anda ürkmesi kaçınılmazdır."
"Her şey beklemede, her şey hazırlık içinde, her şey ince ince, şefkatle dürten bir oluş heyecanıyla düş
kurmakta, filizlenmekte tohum güneşe, bulut tarlaya, körpe otlar havaya doğru. Yıllardır bu
vakitlerde, sanki özel bir anda yeniden doğuşun mucizesini keşfedecekmişim gibi, sanki bir kere de
ben, bir saat boyunca, gücün ve güzelliğin doğuşunu kendi gözlerimle görüp kavrayacakmışım gibi,
hayatın topraktan nasıl gülerek fışkırdığına, genç iri gözlerini ışığa nasıl açtığına bizzat tanık
olacakmışım gibi sabırsızlık ve özlemle pusuda beklerim."
"Sanki tüm gizli köklerimle birlikte beni de yerimden söküp almışlar, acımasız çiğlikteki günışığına
tükürüp atmışlar gibi hissediyordum. Etrafta günlerce dolandım ama bildiğim tanıdığım tek bir orman
patikasına, aşina olduğum tek bir fındık ağacı gölgesine, haylaz oğlan günlerimden kalma tek bir
meşeye rastlamadım, şehrin etrafında sadece enkazlar, çukurlar, çayır gibi biçilip geçilmiş orman
yamaçları, çıplak kökleri feryat eder gibi güneşe bakan ağaç cesetleri vardı. Benimle çocukluğum
arasında uçurum açılmış, yurdum eski yurt olmaktan çıkmıştı. "
"Bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız onlara benziyordu, sertti onlar da, kırış kırış, ketum, en hasları
iyice ketum. Böyle öğrendim ben insanları ağaçlar ya da kayalar gibi görmeyi, onlar hakkında
düşünmeyi, onları o sessiz çamlardan ne daha az saygıdeğer bulmayı ne de daha çok sevmeyi."
"Yakında yaz gelecek buraya. Yakında orman yemyeşil kaynaşacak, kayranlarda incecik, narin otlar
fışkıracak ve geceleri baykuş sesleri duyacağım, ki baykuşa da en az guguk kuşu kadar saygı duyarım.
O da ürkektir, o da nadiren görülür ve bulut gibi yumuşak, rüya gibi sessiz uçmayı bilir, ayrıca
yırtıcıdır, pençesiyle gagası keskin ve güçlüdür, insanları bırakın, pek çok hayvandan da zekidir.
Yakında yaz gelecek, yeni seslerle dolacak orman, yeni kokular, yeni renklerle ve bugün topraktan
yeşil yeşil, küçük küçük, filiz filiz çıkan bitkiler yaz gelince kartlaşacak, kuruyacak, kavruklaşacak. Ve
guguk kuşu da susacak, o da susacak, sadece güneş parlamaya devam edecek ve de yıldızlar,
yayıncılar da o fevkalade kitaplarını çıkarmayı sürdürecek."
HERMANN HESSE
Hermann Hesse 1877'de Almanya'nın Calw kasabasında doğdu. Ailesinin ısrarı üzerine 1891'de
Maulbronn'daki İlahiyat Okulu'na başladıysa da oradaki sert, baskıcı eğitime uyum sağlamayı
reddederek yaklaşık altı ay sonra Calw'a geri döndü. 1904'te yayımlanan ilk romanı Peter
Camenzind'e kadar bir şair olarak tanındı. Birinci Dünya Savaşı sırasında İsviçre'ye yerleşti ve
militarizmi, milliyetçiliği eleştiren savaş karşıtı yazılar yayımladı. Çoğu otobiyografik öğeler taşıyan
romanlarında doğu mistisizmi, Budizm, insan doğasının ikiliği, idealizm, kolektif bilinç gibi temalar yer
aldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Alman okurlar arasındaki tanınırlığı hızla arttı. Kendini
gerçekleştirme ve Doğu mistisizmi gibi konulara artan ilgi, 60'ların ve 70'lerin İngilizce konuşan
ülkelerindeki gençler arasında okunmaya başlanmasına neden oldu. 1946'da Nobel Edebiyat
Ödülü'nü alan Hesse şiirleri, romanları, politik makaleleri, öyküleri, denemeleri ve eleştiri yazılarıyla
20. yüzyılın en çok okunan yazarları arasında girdi. 1962'de İsviçre'nin Montagnola kasabasında ölen
yazarın en bilinen eserleri arasında Siddhartha, Demian, Bozkırkurdu, Narziss ve Goldmund, Doğu
Yolculuğu ve Boncuk Oyunu yer alır.
Okuyucu Yorumları