Pazar günü tekrar kerhaneye gittim. Bu sefer kararlıydım. Doğru çalıştığı evine. Kapıyı çaldım, açtılar. O, yine aynı sedirde. İki kadının arasında oturan kapkara gözlerin önünde durarak, "kaç numara" dedim. Yüreğim sürgün gibi yerinden gitti gidecek, "dört numara" dedi. Kalktı önüme düştü, odasına çıktık... Kenarda bir sandalyeye eğreti oturdum, heyecanlıyım, onunla ne konuşacağım, düşünemiyorum, kalbim çarpıyor. "Bir kahve içer misin" diye sordu. Düşünmeden "evet" dedim. Sessizce odadan çıktı, birazdan bir fincan kahve ile döndü. Ben de bu arada o yokken odayı taradım, kenarda bir somya, iki sandalye, bir masa, orta halli bir ev odası gibi düzenli. Kahveyi verdi, karşıma oturdu. İkimiz de konuşmuyorduk. Birazdan sessizliği o bozdu, adımı sordu, sonra o da söyledi. "Sevda". İçimden, 'ne güzel bir ismi var' diye düşündüm. Durup dururken Sevda'ya sevdalanıyorum galiba diye düşünürken kapı çalındı. Fincanları istediler. Ben para vermek için cebime davrandım, el işaretiyle "olmaz" dedi.
...memleketi kurtarmaya soyunmuş, ama kendini kurtaramamış, bir tiyatro patronu olan ben, diğer tarafta, bir kerhane patronu...
Bizi insan yapan belki de yaptığımız hatalardır.
Çok namuslu olmanın, namussuzluk olduğunu çok geç öğrendim
Yaşamımda ne bir ağlamamış göz, ne de sızlamamış bir yüreğe rastladım...
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.