13. Asrın ortalarında Horasan dağları ile bozkırlarından kalkıp Konya´ya gelen Doğulu bir düşünür, o zamana kadar değişik kültür ve coğrafyalardan gelen bilgileri olağanüstü seziş ve duyuşunun perspektifi altında kullanarak asırlar sonraki dünyanın, bugünkü Batı Medeniyeti diye bildiğimiz felsefi sistemlerin temellerini atıyor... Spinoza´ya, Goethe´ye, Novalis´e, Kierkegaard´a, Nietzsche´ye, Dostoyevski´ye, Gabriel Marcel´e, Rilke´ye yollarını açıyor.
Bu suretle, 13. Asrın Selçuklu Konya´sı Renaissance´ın beşiği olarak karşımıza çıkmış, tüm görkemiyle yükseliyor. Diyebiliriz ki, tüm felsefi sistemlerin en insancası olan Varoluşçuluk´un -Heraklitos´tan sonra- ilk ve gerçek temsilcisi, bin iki yüz ortalarının Anadolusundaki Mevlana´dır.
Asrımızın başında Gabriel Marcel´in sen, ben´in karşısında oturan ben´dir şeklindeki motto´yu ortaya koymasından sekiz yüzyıl kadar önce, Mevlana, benimle senin aranda ne ben ne de sen vardır demiştir.
(Arka Kapak)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.