Hannah Arendt´in modern siyasal düşüncenin klasik yapıtları arasında yer alan "Totalitarizmin Kaynakları"nın ikinci cildini, "Emperyalizm" oluşturuyor. Arendt´in emperyalizm kuramı, bu alanda en fazla söz sahibi olan Marksist yaklaşımlardan farklı- fakat bu yaklaşımların da yararlanabileceği, hesaba katma gereği duyacağı bir pencere açıyor. Arendt, emperyalizmi, kapitalist ekonominin gelişmesinin doğal bir sonucu olmaktan ziyade; modern çağın ve özellikle ulus-devletin yozlaşmasının bir ürünü olarak görmeye yatkın. Aynı zamanda emperyalizmin, bir kez devreye girdikten sonra, ulus-devletin ve modern çağın yozlaşmasını olağanüstü hızlandıran bir devr-i daimi başlattığını gösteriyor. Arendt bu kitapta, modern emperyalizmin, eski sömürgecilik / müstemlekecilik ile, ırkçı ideolojiler ile, milliyetçi "pan" akımları, partilere alternatif olarak çıkan popülist siyasal "Hareket"ler ile ilintilerini de büyüteç altına alıyor. Tabii, "Totalitarizmin Kaynakları"nın üç kitabını birbirine bağlayan özneyi teşkil ettiğini biraz mübalağa ile söyleyebileceğimiz "ayaktakımı" da... Her biri totalitarizmin öncülleri olan bu etkenler, emperyalizm bağlamının dışında da ilgiye değerler, Arendt´in analizinde. "Emperyalizm"in Güney Afrika´nın sömürgeleştirilme tarihini anlatan bölümü, modern emperyalizmin "ruhunu" anlatmak için son derece çarpıcı bir örnek olay hikayesi. Keza Rudyard Kipling´in, Arabistanlı Lawrence´in veya "elimde olsa gezegenleri ilhak etmek isterdim" sözünün sahibi ´büyük´ sömürgeci Cecil Rhodes vb.lerinin portreleri, emperyalizmin "ruhu" ve "karakteri" hakkında çok şeyler söylüyor...
(Arka Kapak)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.