Hicri ilk üç yüzyıl İslam düşüncesinin oluşum devresini teşkil eder. Bu nedenle İslam düşüncesi temel problemleri asıllarını bu yüzyıllarda bulmaktadır. İslam toplumu asıl itibariyle hem vahiy kaynaklı hem de vahiy merkezli bir toplum olduğundan, inananların sosyal ve siyasal sorunları ilâhî kelamdan hareketle değerlendirilmiştir. Bu durum ise her şeyden önce ilâhî kelamın nasıl anlaşılacağı sorununu gündeme getirmiştir. Tefsir ilmi bizzat Kurân'ı konu edinmek suretiyle sözkonusu sorunla öncelikli olarak yüz yüze gelmektedir. Bu açıdan bir tefsir, müfessirin içinde yaşadığı toplumun sorunlarına kendi penceresinden nasıl baktığının göstergesidir.
Mukâtil b. Süleyman (ö. 80-150/699-767) ikinci tabaka müfessirlerden olup oldukça erken bir dönemde yaşamıştır. Yaşadığı çağda bir tefsir otoritesi olan ve Mukâtiliyye adında kendisine nisbet edilen bir fırkanın da kurucu düşünürü (imâm) kabul edilen müfessir, yazdığı eserleriyle ilâhî kelamın nasıl anlaşılması gerektiği hususunda bigâne kalınamayacak bir miras bırakmıştır. Sonraki dönemlerde kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen otoritesini korumasının sebebi de bu mirastır. Mukâtil b. Süleyman başta et-Tefsiru'l-kebîr'i olmak üzere bir Kurân sözlüğü hüviyetindeki el-Vucûh ve'n-Nazâir ile konulu Kurân tefsiri çalışmalarının ilk örneklerinden olan Tefsîru hams mie aye mine'l-Kurân adlı eserlerinde sözün olguyla ilişkisine dair tutarlı bir teori de geliştirmiştir. Bu çalışmada müfessirin sözkonusu yaklaşımı tetkik edilmektedir.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.