Gözlerimi açtığımda yataktaydım. Ancak bu benim yatağım değildi.
Yumuşacık, açık renk yorganın ortasına gömülmüştüm. Tepemde
bembeyaz ışıklar vardı. Gözlerim acıyla kamaştı. Bakışlarımı spotların
kör edici beyazlığından kurtarıp sağıma baktım. Alışveriş yapan
müşteriler... Soluma baktım. Yine alışveriş yapanlar... Büyük bir
mağazanın orta yerindeydim. Teşhir amaçlı sergilenen iki kişilik
yataklardan birinin üzerinde... Ürün kataloğuna sızıp karşıma çıkan ilk
mobilyaya uzanıvermişim gibi. Sahipsiz, satılık bir döşekteydim.
Hakan Bıçakcı, gezinen, bir görünüp bir kaybolan insanları anlatıyor,
fısıl fısıl konuşuyorlar. Küçük takıntıları, manasız paniklemeleri,
yenilgileri, gelip geçenleri resmediyor.Tuhaf suçlulukları, belki de
Sartre okuyan kızı, genişleyen gökyüzünü, köprü trafiğini, beyaz masa
örtülerini, baş ağrısını, tesadüfleri, uğultuları, İstanbul'u, metroyu...
Hikâyede Büyük Boşluklar Var, kafa karıştırıcı, hatıra didikleyen
Bıçakcı hikâyeleri... Hayaller Paris, Gerçekler Eminönü...
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.