İlk bölümü Kâdirî tarîkatine ayrılmış olan eser, ikinci bölümde Arûsî tarîkatini anlatmaktadır.
Türkiye'de neredeyse hiç tanınmayan bu tarîkat hakkında, kendisi de bir Arûsî şeyhi olan Filibeli
Ahmed Hilmi Bey tarafından kaleme alınmış değerli bir kaynak.
Tarîkatin Türkiye'deki seyrini de okuyucuya sunan ve bugüne kadar yayınlanmamış fotoğraflarla zenginleştirilmiş elinizdeki baskı, meraklılarının heyecanla beklediği bir çalışma.
ÖNSÖZ
Arûsî tarîkatinin ilk müessisi Medyeniyye, Çeştiyye ve
Şâzeliyye ricâlinden Seyyid Ahmed bin Arûs hazretleridir.
1
Ahmed bin Arûs hazretleri dolayısıyla bu tarîkate Arûsiyye
denilmiştir. Seyyid Abdüsselâm el-Esmer hazretleri Arûsiyye
tarîkatinde yetişmiş, ayrıca Şâzeliyye meşâyihinden
Abdülvâhid Dukkâlî hazretlerine intisâb etmiştir.
Kendisinden sonra bütün Arûsîler Hazret-i Abdüsselâm elEsmeri pîr olarak kabul etmişlerdir. İlk müçtehid Ahmed
1 Hazret-i Pîr Abdüsselâm el-Esmer hazretlerinin birinci Şâzelî
silsilesi: Hazret-i Pîr Ebul-Hasen eş-Şâzelî, Hazret-i Şeyh Ebû Râvî
Abdullah bin Meşhur bin Fahl bin Ali el-Kâlî, Hazret-i Şeyh Ebû
Terlis Ahmed bin Abdullah er-Reşîd es-Sâhilî, Hazret-i Şeyh
Fethullah bin Ebu Res el-Kırvânî, Hazret-i Şeyh Abdülvâhid
Dukkâlî, Hazret-i Pîr Seyyid Abdüsselâm el-Esmer el-Feytûrî.
Hazret-i Pîr Abdüsselâm el-Esmer hazretlerinin ikinci Şâzelî
silsilesi: Hazret-i Pîr Ebul-Hasen eş-Şâzelî, Hazret-i Şeyh EbulAbbâs el-Mürsî, Hazret-i Şeyh Yakut Arşî, Hazret-i Şeyh Fethullah
ibn Yusuf Acemî (Fethullah el-Acemiyyül-Horasânî), Hazret-i Pîr
Ahmed bin Arûs, Hazret-i Şeyh Abdullah bin Aliyyül-Kâlî (Ebû
Râvî el-Fahl), Hazret-i Şeyh Ahmed bin Abdullah er-Reşîd elMarûf bi-Ebit-Teleys, Hazret-i Şeyh Fethullah Ebû Res Kırvânî,
Hazret-i Şeyh Abdulvâhid Dukkâlî, Hazret-i Pîr Seyyid
Abdüsselâm el-Esmer el-Feytûrî.
Hazret-i Pîr Abdüsselâm el-Esmer hazretlerinin Çeştiyye silsilesi:
Hazret-i Pîr Muinüddîn Çeştî, Hazret-i Şeyh Kutbüddîn Dehlevî,
Hazret-i Şeyh Feridüddîn-i Şekirgencî, Hazret-i Şeyh Nizâmüddîn
Dehlevî, Hazret-i Şeyh Nasıruddîn Evdehî, Hazret-i Şeyh
Sadreddin Nakûrî, Hazret-i Şeyh Seyyid Fethullah el-AcemiyyülHorasânî, Hazret-i Pîr Ahmed bin Arûs, Hazret-i Pîr Seyyid
Abdüsselâm el-Esmer el-Feytûrî.ii
bin Arûs hazretlerine hürmeten, bu ikinci içtihada Selâmiyye
denilmiş ve bu tarîkatin adı Arûsî-Selâmiyye olmuştur.
Elinizdeki kitapta da görüleceği üzere, Hazret-i Pîrin
Abdülkâdir Geylânî hazretleri hakkında söylemiş olduğu
nutuklardan dolayı Arûsîlerin Abdülkâdir Geylânî
hazretlerine ayrı bir muhabbetleri vardır. Bu sebepten olsa
gerek İki Gavs-ı Enâm adlı kitabın birinci bölümü Abdülkâdir
Geylânî hazretlerine ayrılmıştır. Bahsi geçen manevî
yakınlığın dışında, Arûsîliğin Kâdirîlikle hiçbir şekilde
silsile birlikteliği olmadığı gibi, Kâdirîliğin kolu olabileceğini
düşündürecek bir mesele de yoktur. Bazı silsile kitaplarında
Kâdiriyyenin Arûsiyye isminde bir kolu geçerse de, bu
sadece bir isim benzerliğidir. On dokuzuncu yüzyılda
Hindistanda Seyyid Muhammed Arûsî tarafından içtihat
edilmiş bir Kâdirî koludur ve bu silsile hâlen devam
etmektedir.
Arûsîliğin Anadolu, Rumeli veya İstanbula on
dokuzuncu yüzyıla kadar geldiğine dâir elimizde bir belge
yoktur. Ancak bazı rivâyetler vardır. Bu rivâyetlerden
birincisi, Arûsî-Selâmiyyenin Girit adasında görüldüğüne
dâirdir. Fakat ne zaman, kim tarafından Giritin neresinde
görülmüş belli değildir. İkincisi, İstanbulda Maltepe-Kartal
civarında Seyyid Abdüsselâm el-Esmer ismiyle bir camii
inşa edildiğidir. Yakın zamana kadar var olduğu söylenen
bu caminin eskiden bir Arûsî dergâhı olduğu rivâyet
ediliyorsa da, arşiv kayıtlarında böyle bir bilgiye
rastlanmamıştır. Üçüncü rivâyet, Çanakkale harbi sırasında
orduda bulunan Hacı Mesud Efendi isminde Libyalı bir
askerle alâkalıdır. Kendisi Çanakkale harbi için Abdüsselâm
el-Esmer hazretlerinin manevî emriyle gönderildiğini beyân
etmiş ve ordu içinde pek çok kerametleri görülmüş,
himmetleri âşikâr olmuştur. Kabr-i şerîfinin İzmirde bir iii
kabristanda olduğunu ilk kez Anadolu Evliyaları adlı
eserinde Nezihe Araz yazmışsa da kabir taşı
bulunamamıştır. Daha sonra Arûsî-Selâmiyyenin
İstanbulda ortaya çıkışı, Osmanlı âlimlerinden
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi Bey Efendi ile
olmuştur.
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi [Mihr-i Dîn Arûsî]
(1865 / 1914):
Ahmed Hilmi Bey bugün Bulgaristan sınırları içinde
bulunan Filibede doğmuştur. Babası Şehbender (Konsolos)
Süleyman Bey, annesi Şevkiye Hanımdır. İlk öğrenimini
Filibe müftüsünden almış, daha sonra Bulgaristanda
Rüşdiye mektebini bitirmiştir. 93 Harbinden sonra ailesiyle
önce Edirneye, ardından İstanbula gelmiş ve burada
eğitimine devam etmiştir. İlk memuriyetine İstanbulda
posta idaresinde başlayan Ahmed Hilmi Bey, daha sonra
ailesiyle birlikte İzmire gider. Burada dört yıldan fazla
posta idaresinde çalıştıktan sonra, Beyrut vilayetinde posta
müdürlüğüne atanır. Beyrutta Jön Türklerle temasa geçen
Şehbenderzâde, oradan Mısıra gitmiştir. 1901de İstanbula
dönmüş, kısa süre sonra da Sultan II. Abdülhamide karşı
muhalif fikirlerinden dolayı Fizana sürülmüştür.
Fizana sürgün edilenler sahil şehirlerinde, kasabalarda
otururlar, adları Fizana sürülmüş olurdu. Şehbenderzâde
de Fizana gitmeden Zıleytin civarında kalmış ve orada
bulunduğu süre içinde Abdüsselâm el-Esmer hazretlerinin
türbesini ziyaret etmiş, o günkü seccâde-nişîne intisâb
ederek Arûsî-Selâmiyyeden seyr ü sülûk görmüştür.
Sürgün cezası bittiğinde, hilâfet almış bir Arûsî-Selâmî şeyhi
olarak İstanbula dönmüştür. Osmanlı matbuatında risâle iv
hacminde de olsa ilk kez Abdüsselâm el-Esmer hakkında
kitap yazan Ahmed Hilmi Bey olmuş, İslam Tarihi, Senûsîler
ve Sultan Abdülhamid adlı kitaplarında da Arûsîlik hakkında
bilgi vermiştir. Bu zâtın uyandırdığı bir dergâh veya
dervişleri olduğuna dâir bir bilgiye ulaşılamamıştır. Tek
bildiğimiz, yine kendisinin naklettiğine göre, Sırrı Bey
ismindeki bir ihvânıdır. Onun da kim ve nerede olduğu
bilinmiyor.
II. Meşrutiyetin îlânından sonra İstanbula dönen
Ahmed Hilmi...
Okuyucu Yorumları