İslam düşünce tarihinde biri inanca diğeri pratiğe, amele müstenid olan kelam ve tasavvuf, düşünce tarihimizde gerek inancı ve gerekse sosyal ve manevi olanı belirleyen iki temel dinamik olmuştur. Kelam; İslam düşüncesinin belirlenmesinde, savunulmasında ne kadar etkili olmuşsa, tasavvuf da sosyal ve manevi yaşamın oluşumunda o denli etkili olmuştur. Takip ettikleri yöntem itibariyle Kelam, nassı esas almakla birlikte aklı olabildiğince işlevsel kılarken; Tasavvuf ise akıl yerine sezgi ya da keşfi koymuştur. Her birisi gerçekliğe ulaşma konusunda kendi yöntemlerini delillendirmede farklı argumanlar kullanmışlardır. İslam düşünce tarihinde Kelam ile tasavvuf arasında sürekli bir mücadele olagelmiştir.
Düşünce tarihimizde tasavvufa yönelik eleştiriler hiç eksik olmamıştır. Özellikle sufi düşüncedeki şatahat türü değerlendirmeleri esas alan zahir ehli tarafından, bu tarz inanç ve söylemlerin nassa aykırılığı iddiasıyla reddedilmiş ve buna dair pek çok eser kaleme alınmıştır.
Daha önceki çalışmalarımızda selef ulemasının kelam eleştirisi ve felsefede kelam eleştirisine dair iki eser kaleme alınmıştır. Bu çalışmada ise sufi düşüncenin kelam eleştirisi işlenmiştir. Kelam eleştirisini esas alan bu alanın son çalışması ise yeni bir kelam mümkün müdür? şeklinde düşünülmektedir.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.