Yazar : Derleme
Çevirmen : Tarık Demirkan
Editör : Betül Kadıoğlu
Grafiker : Nahide Dikel
Düzeltmen : Eser Demirkan
Kategori : Masallar
Fiyat: 100.00   Liste Fiyatı : 100.00
Ürün Tükendi.
Favorilere Ekle
Format : Kitap
Barkod : 9789750813290
Yayın Tarihi : 2018-01-26
Yayın Dili : Türkçe
Orjinal Adı : Kış Masalları (Ciltli)
Baskı Sayısı : 8.Baskı
Sayfa Sayısı : 175
Kapak : Ciltli
Kağıt : 2.Hamur
Boyut : 175 X 230
Hakkında
Yorumlar
Resimler ve Dosyalar
Kış Masalları, ilkbahar, yaz ve sonbahar masallarıyla devam edecek Mevsim Masalları dizisinin ilk kitabı. Her yaştan çocuğun ilgisini çekecek bu masallar uzun ve soğuk kış akşamlarında içinizi ısıtmakla kalmayacak, dostluğun, sevginin, iyi niyetin önemini, kış mevsiminin güzelliğini bir kez daha hatırlatacak. Tarık Demirkanın derlediği Kış Masallarını Feridun Oral çizimleriyle renklendirdi.
Tadımlık
Küçük Çam Ağacı
Hans Christian Andersen
Ormanın birinde minik ve narin bir çam ağacı varmış. Küçük ağacın ormandaki yeri çok güzelmiş. Sere serpe güneşlenebiliyormuş. Çevresindeki öteki çam ağaçları da rahat büyümesi için ona yer bırakıyorlarmış. Rahatı iyi olmasına iyiymiş ama bizim küçük çam ağacının büyük bir sorunu varmış. Bir an önce büyümek istiyormuş. Bu büyüme özlemi yüzünden, sıcacık güneşin, ormanın pırıl pırıl ve temiz havasının tadını bile çıkaramaz olmuş. Küçük çam ağacının çevresinde zaman zaman çocuklar da dolaşırmış. Ormana yaban çileği ya da böğürtlen toplamaya gelen çocuklar, meyvelerini toplar ve ağacın dibine otururlarmış. Bir yandan meyvelerini yer, bir yandan da sohbet ederlermiş.
Şu minik ağaca bakın! Ne kadar güzel!
Küçük çam ağacı bu sözleri duymak bile istemezmiş. Çünkü küçük olmaktan nefret ediyormuş.
Bir yıl sonra, en üstteki dallarının üzerinde yeni dallar çıkmış.
Bir sonraki yıl onların da üzerinde yeni dallar belirmiş..
Çam ağaçlarının bu aşama aşama büyümelerinden ağaçların kaç yaşında olduğunu saymak bile mümkünmüş. Küçük çam ağacı da çevresindeki ağaçların yaşlarını hesaplarmış hep.
Keşke ben de onlar kadar yaşlı olsam, dallarımı o kadar yükseğe uzatabilsem, diye yakınırmış.
O zaman güneşe en yakın ben olurdum. Dallarımın arasında kartallar yuva yapardı. Rüzgâr önce benim tepemi sallardı!
Sürekli böyle yakındığı için de, ne sıcacık güneşin tadını çıkarabilirmiş, ne dallarının arasında uçuşan serçelerin, ne de akşama doğru, ormanın üzerinden süzülerek batan güneşin renklerini yansıtan pembe bulutların.
Kış gelmiş. Orman bembeyaz karlarla kaplanmış. Dallarının üzerinde biriken kar kümeleri minik çam ağacının yükünü artırıyormuş. Zaman zaman ormanın küçük hayvanları çam ağaçlarının arasında dolaşıyorlarmış. Beyaz tavşanlar da geliyorlarmış. Hatta bir keresinde bir tavşan, minik çam ağacının yanındayken, ormandan gelen bir gürültüyle paniğe kapılmış, bir sıçrayışta çam ağacının üzerinden atlayıp kaçmış. Bir tavşanın üzerinden zıplayıvermesi onu çok kızdırmış doğrusu. Yine ne kadar minik olduğunu düşünüp üzülmüş.
İki yıl daha geçmiş, minik çam ağacı biraz daha büyümüş. Artık tavşanlar üzerinden atlayamıyorlarmış. Ama o daha çok büyümek istiyormuş.
Büyümek, büyümek ve sonunda ormandaki en büyük ağaç olmak sevdasındaymış.
Hayatta hep en büyük olanın kazanacağını sanıyormuş.
Bu ormana her güz mevsiminde ellerinde baltalarıyla orman işçileri gelir ve ormandaki en heybetli çam ağaçlarından birkaçını keserlermiş. Bizim küçük çam ağacı da büyümeye devam ederken bunu öğrenmiş. Yine bir güz, orman işçilerinin en büyük ağaçları çatırtılarla devirmelerini korku ve dehşetle izlemiş. Görkemli ağaçlar yere devrildikten sonra işçiler çalışmaya devam etmişler. Ellerindeki keskin baltalarla ağaçların dallarını budamışlar. Heybetli ağaçlar şimdi yerde çırılçıplak yatıyorlarmış. Ardından da tomruk haline gelen ağaçları at arabalarına bağlayıp çeke çeke götürmüşler.
Acaba onları nereye götürüyorlar? diye düşünmüş küçük çam ağacı. Acaba gittikleri yerlerde onları neler bekliyor?
Kafasını dolduran bu soruları baharda uzaklardan gelen göçmen kuşlara da sormuş.
Kırlangıçlar ağaçlar hakkında hiçbir şey duymadıklarını söylemişler.
Ama yaşlı leylek bazı şeyler biliyormuş. Biraz düşündükten sonra:
Ben galiba senin dostlarını gördüm küçük ağaç, demiş, Mısırdan buraya doğru uçarken denizde yeni yelkenli gemiler gördüm. Çok biçimli, dimdik yelken direkleri vardı! Çam ağacından yapılmış olmalıydılar, çünkü yanlarından uçarken etraflarına mis gibi çam kokusu yaydıklarını duydum. Selam da verdim onlara, ama başları çok yukarıda olduğu için beni görmediler. Doğrusu biraz kibirliydiler.
Keşke bu ormanda en uzun ben olsaydım. Şimdi denizleri dolaşıyor olurdum! diye yakınmış yine küçük çam ağacı. Lütfen leylek, biraz daha anlat onları.
O kadar zamanım yok, demiş leylek ve havalanıp gözden kaybolmuş.
Bizce sen şimdi ufaklığının tadını çıkar, diye fısıldamışlar güneş ışınları, bak orman ne kadar güzel, ormanın tadını çıkar, yeşil kırların güzelliğini yaşa Bak bahar geldi, her yandan minicik sürgünler, filizler fışkırıyor, onlar için sevin. Başka bir şey düşünme.
Tatlı rüzgâr geçerken bir öpücük kondurmuş çam ağacına.
Sabah çiyi minik damlacıklarıyla körpe dallarının susuzluğunu gidermiş.
Ama küçük çam ağacı artık kimseyi görmüyor, kimseyi işitmiyormuş.
Noel günleri yaklaştığında orman işçileri yine gelmişler. Çam ormanından bu kez de küçük ağaçları kesmeye başlamışlar. Kesilenler arasında bizim ağaçtan daha küçük olanlar da varmış. Bu küçük çamlar arasından en biçimlilerini ayırmışlar. Ama orman işçileri bu kez, güz mevsiminde yaptıkları gibi baltalarla çamların dallarını budamamışlar. Aksine kestikleri ağaçların dallarını özenle yukarıya doğru toplayıp iplerle bağlamışlar. Ağaçları yerde sürükleyeceklerine, özenle arabalara yüklemişler.
Acaba onları nereye götürüyorlar? diye düşünmüş çam ağacı. Bu kez kestikleri ağaçların boyu aşağı yukarı benimki kadar. Hatta aralarında benden daha küçükleri bile var. Gemi direği olmaz ki onlardan. Acaba ne yapacaklar? Dallarını neden kesmediler? At arabası acaba onları nereye taşıyor?
Biz biliyoruz! Biz biliyoruz! diye cıvıldamış serçeler. Şehre götürüyorlar onları! Biz şehirdeki evlerin pencerelerinden içeriyi görebiliyoruz. O evler o kadar güzel ve o kadar süslü ki! Sen o kadar zevkle süslenmiş evleri rüyanda bile göremezsin. İşte bu ağaçları da evlerin en güzel köşelerine yerleştirmek için hazırlıyorlar. Süsleyip, püsleyip evlerinin baş köşesine koyuyorlar. Altın ve gümüş yaldızlı kâğıtlar, pırıltılı yıldızlar takıyorlar. Hatta dallarında mum bile yakıyorlar! Görsen, bir görsen öyle güzel ki! Öyle güzel ki
Sonra? demiş küçük çam heyecanla, Sonra ne oluyor?
...

Okuyucu Yorumları