Jürgen Habermas'ın 1996 yılında yayımladığı siyaset kuramı yazılarından seçilerek oluşturulan Öteki Olmak, Ötekiyle Yaşamak kitabı, cumhuriyetçi ilkelerin evrensel içeriğinden yola çıkarak, günümüz sorunlarına yönelik çözüm arayışlarını içeriyor. Çokkültürlülüğün ortaya çıkardığı çelişkilerin yoğun bir biçimde görüldüğü çoğulcu toplumlarda yaşanan haklar çatışmasından, Kant'ın dünya vatandaşlığı düşüncesine uzanan bir yelpazede bireyin politik konumunun araştırılması... Alman felsefeci Jürgen Habermas'ın Öteki Olmak, Ötekiyle Yaşamak adlı kitabı Yapı Kredi Yayınları Cogito Dizisi'nden çıktı. Habermas'ın siyaset kuramı üzerine kaleme alınmış yazılarından seçilerek oluşturulan kitap, dört bölümü içeriyor. İlk üç bölümde, Avrupa ulus-devletinin konumu ve geleceği; ulus, hukuk devleti ve demokrasi arasındaki ilişki; Kant'ın ebedî barış düşüncesi; demokratik hukuk devletinde tanınma mücadelesi; tartışımcı politika kavramının açınlanması ve hukuk devleti ile demokrasi arasındaki içsel ilişki gibi konular eksenindeki düşünce ve değerlendirmeler yer alıyor. Dördüncü bölüm uzun soluklu tek bir yazıdan oluşuyor. Ahlâk'ın Bilişsel İçeriğine İlişkin Soykütüksel Bir İnceleme. Burada öteki kavramının ahlâksal açıdan temellendirilmesi üzerine düşünsemelerle karşılaşıyoruz. Herkese gösterilecek eş-saygıyla bir arada eşit haklarla yaşayabilmenin yolları araştırılıyor. Bugün, dünya çapında iş yapan otuz büyük işletmeden her birinin yıllık cirosu, Birleşmiş Milletler Örgütü'nde temsil edilen doksan devletin millî gelirinden daha fazladır. Habermas'ın yukardaki gibi somut verilerle ortaya koyduğu, yeryüzünün tümünde süregelen eşitsizliklere, çelişkilere, insan hakları sorunlarına yönelik çözüm önerilerinin yanında, söz konusu siyasî yazılar, 21. Yüzyıl'da uluslar-üstü bir birlik oluşturmak isteyen dünya toplumlarını bekleyen güçlüklere işaret eden saptamalarla oldukça zengin bir içeriğe sahipler. Öteki Olmak, Ötekiyle Yaşamak, okuru kuşkusuz zorlayacak olan bir anlatımın eşliğinde Habermas'ın düşünce evreninden dünyanın politikasına ve bireyin oradaki hallerine bakmak isteyenler için iyi bir seçim.
Tadımlık
Önsöz Burada yer alan makaleler, Faktizität und Geltung (1992) adlı kitabın yayımlanmasından sonra ortaya çıkmıştır. Bu çalışma, cumhuriyetçi ilkelerin evrensel içeriğinden yola çıkarak, günümüz sorunları karşısında hangi çözümlerin olabileceği konusunda bize ışık tutacaktır - özellikle de çokkültürlülüğün ortaya çıkardığı çelişkilerin yoğun bir biçimde görüldüğü çoğulcu toplumların, uluslar-üstü bir birlik oluşturmak için bir araya gelen ulus-devletlerin ve istemleri dışında zorunlu bir risk toplumu haline getirilmiş dünya toplumu yurttaşlarının karşılaştığı sorunlara yanıt verecektir. Birinci kısımda, birleşmeden bu yana Federal Almanya'da yeniden yaşanan bir tartışmaya açıklık getirmeyi amaçladım. Vaktiyle Staatsbürgerschaft und nationale Identität adlı makalede incelediğim konuyla ilgili hayal gücümü biraz daha zorlamaya çalıştım.* Kendine özgü devletsel bir varoluş hakkını alabilen, ırk kökenli ve ortak yazgıya sahip bir kültür toplumu olarak algılanan ulus kavramı, hâlâ sorunsal düşünüşlerin ve yaklaşımların meyvesi olmaya devam etmektedir - toplulukların sözümona ulusal self-determinasyon hakkına sahip olduğu çağrısı, çokkültürlülüğe ve insan hakları politikasına bakışımlı olarak karşı koyma, bununla birlikte de egemenlik haklarının uluslar-üstü yapılandırılmasına karşı duyulan güvensizlik, işte bu romantizm kaynaklı ulus anlayışının bir ürünüdür. Halk ulusunun savunucuları, bugün artık ulusal-sonrası bir toplumsallaşma biçimine kaçınılmaz olarak geçerken ortaya çıkan sorunların üstesinden nasıl geleceğimiz konusunda, özellikle demokratik ulus-devletin tarihte elde ettiği harika kazanımların ve cumhuriyetçi anayasa ilkelerinin bizleri aydınlatacağını kabul etmemektedirler. İkinci kısım, küresel ve toplumsal düzeyde insan haklarının kabul ettirilmesi konusunu ele almaktadır. Zum Ewigen Frieden adlı yazının ikiyüzüncü yıldönümü, Kant'ın dünya yurttaşlığı hukuku anlayışının, tarih deneyimlerimizin ışığında yeniden elden geçirilmesine vesile olmuştur. Devletlerarası hukukun öngördüğü masumiyet iddiasını çoktan yitirmiş olan bir zamanların egemen devlet özneleri, içişlerine müdahale etmeme ilkesiyle artık daha fazla yetinemezler. İnsanî müdahaleler sorununun bir yansıması olarak çokkültürlülük önplana çıkmıştır. Burada bile azınlıklar kendi hükümetleri karşısında korunma arayışı içindedirler. Fakat bu ayrımcılık, meşru hukuk devleti çerçevesi içerisinde, genel siyasî kültürle kaynaşmış çoğunluk kültürüyle azınlığa istenileni kabul ettirme biçiminde içinden çıkılması oldukça zor bir hale bürünmektedir. Charles Taylor'ın cemaatçi önerisine karşı gelerek ben, farklı altkültürlerin ve yaşam biçimlerinin aynı cumhuriyetçi toplum içerisinde eşit haklı bir arada varoluşunu sağlayacak bir Tanınma Politikasının, kolektif haklar ve hayatta kalma güvenceleri olmaksızın da işlemesi gerektiğini ortaya koyuyorum. Üçüncü kısım, demokrasi ve hukuk devletinin tartışım-kuramsal yaklaşımının temel varsayımlarını hatırlatır. Tartışımlı politika anlayışı özellikle halk egemenliği ve insan hakları arasındaki eş-kökenliliğin belginleştirilmesine olanak sağlar. Dördüncü kısımda, herkese gösterilmesi gereken eş-saygı ve birinin ötekine karşı taşıması gereken genel dayanışmacı sorumluluk ahlâkının akılcı içeriği tartışılmaktadır. Duyarsız olarak özümleyen ve denkleştiren bir evrenselciliğe karşı duyulan postmodern güvensizlik, ahlâkın bu anlamını yanlış yorumlamakta ve aynı heyecanla, aslında gerçek anlamda bir evrenselciliğin daha yeni gündeme getirdiği farklı olmak ve farklılık arasındaki bağıntılı yapıyı ortadan kaldırmaktadır. Theorie des kommunikativen Handelns ile ben, topluluk ve topluma getirilen yanlış alternatifleri kıracak olan yaşam koşullarına yeni bir boyut oluşturacak temel kavramları ortaya atmıştım. İşte toplum-kuramsal olarak getirilen bu farklı bakış açısı, ahlâk ve hukuk kuramında farklılıklara karşı daha d
Okuyucu Yorumları