Türkiye, Türkistan bozkırlarından, Taklamakan, Kızılkum, Karakum çölleri; Seyhun-Ceyhun, Aral, Isıkgöl, Baykal, Hazar suları; Tanrı Dağları, Ural, Keşmir, Altay, Himalaya dağları, Sibirya diyarından bin bir tehlikeyi yaşayıp atlatarak süzülüp gelen bahadırların kurduğu bir vatan. Onlar, Çin'in sarı cinliğini, Moğol zulmünü, hepsinden acı olan kardeş kavgalarının açtığı yaraları sara sara kötülüklere karşı, genlerine varıncaya kadar şerbetlenmiş insanlar olarak yeni vatanı kurmayı başardılar. Büyük Selçukluyu, Türkiye Selçuklularını kurdular, Anadolu'yu vatan edinirken sığındıkları vahdet sancağının altındaki birliktelikleri; Bizans entrikalarını, Haçlı tuzaklarını, Batınî terörünü hep boşa çıkardılar.
Doğum sancılı idi. Alpler, Alperenler, Anadolu Bacıları, Yesevi dervişleri, Fütüvvet ehli; hep bir kutlu yolun, İlayıkelimetullahın sancaktarı oldukları için, aşılmaz engelleri aştılar, geçilmez suları, çölleri geçtiler.
Onlar ülkeleri, coğrafyaları, toprakları değil; önce gönülleri fethetmeyi bilmişlerdi. Zulme, ihanete, kötülüğe, haksızlığa karşı durmayı erlik saymışlardı. Mazlumun, zayıfın yanında; güçlü mütekebbirin karşısında yer almışlardı. Onun için yenilmez olan, onun için ezeli-ebedi olan; onların yârı-yardımcısı olmuştu.
Kitap, bugün İslâm ülkelerinin işgal ve birbirine kırdırılması; çok uluslu terör ile köreltilmek istenilen Selçuklu ulu ırmağının Konya ile kesişen serüvenine ışık tutmak istemektedir. Selçuklu yürüyüşü, farklılıkları birliğe çevirmenin, adalet, güven ve huzurun muştularını vermeye devam etmektedir.
Okuyucu Yorumları