Yaşamı canlı tutması gereken işlevler ile onları yerine getiren kişi¬ler arasındaki ayrım üstünde özellikle durmak istiyorum. Çünkü bu ayrımın söz konusu olduğu yerde, şiiri canlı tu¬tacak ya da yozlaştıracak duyarlı bir sı¬nır var bence. Önce ozanlık ile okurluk işlevini ele alalım. Kültürel gelişmişlik düzeyi bir yana, şiir yazma yetisi ile şiirden tadalma duyarlılığı (Buna beğeni diyorlar) birbirini ne zorunlu kı¬lan, ne de engelleyen, ama karşılıklı olarak bütünleyen iki ayrı ruh durumunu belirler. Nitekim şiirsever bir toplu¬mun yalnızca ozanlardan ya da yalnızca şiir okurlarından oluşması diye bir şey düşünülemez. Böyle bir toplum ne yara¬tıcı olurdu, ne de ilginç... Tıpkı sinemasever bir toplumun yalnızca sinema yönetmenlerinden oluşmasına gerek bu¬lunmadığı gibi. Her şiir okurunun ozan¬lığa yeltendiği ya da ozanların kendilerinden başka şiir okuru bulamadığı bir toplum ne kadar komik olurdu değil mi? İşte duyarlı sınır dediğim ve ozanlık ile okurluğu birbirinden ayıran o çizgi, böyle bir komikliğe geçit verebilir. Şiirin üretimi ile incelenmesi de ay¬nı biçimde, birbirinden değişik iki işle¬vi ve iki ruh durumunu belirler: Biri ötekini ne dışlar, ne de zorunlu olarak içerir; birbirini bütünlerler. Buraya bir şey eklemek istiyorum: Okur-ozan ilişkisi bir tür pazarlama gibidir ama bura¬da bir nitelik arayışı söz konusudur, bir tür denetim söz konusudur. Bu anlamda bir işlevin kendi içindeki niteliği ayrıca tartışmaya açıktır.(s.168)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.