"Bu ülkede beni korkutan tek şey şu: Devlet bir gün
öyle bir
canavarlaşacak ki, en küçük bireyler ayaklar altında
ezilecek ve
artık yaşamanın hiçbir değeri kalmayacak. Şu yorgun
dünyamızda Amerika'nın hâlâ tek ve benzersiz yanı,
burada bir insanın beyninin götürebildiği yere kadar,
istiyorsa da cehennemin dibine gidebilmesi; ancak bu
da fazla sürmeyecek."
Harper Lee, 1960'lara damgasını vuran Pulitzer
ödüllü başyapıtı
Bülbülü Öldürmek ile okurlarına Amerika'nın
güneyinde yaşanan ırkçılıktan bir kesit sundu.
Neredeyse yarım asır sonra karşımıza çıkan Tespih
Ağacının Gölgesinde ile de işin aslını; adaletle adalet,
doğruyla doğru arasında fark olduğu gerçeğini tokat
gibi yüzümüze çarptı.
Bülbülü Öldürmek'te hikâyeyi gözünden izlediğimiz
çocuk kahraman Scout, yani Jean Louise Finch, artık
genç bir kadın. Yıllar sonra ihtiyar babası Atticus'u
ziyaret etmek için New York'tan evine dönen Jean
Louise, hiç beklemediği bir sürprizle karşılaşıyor:
Çocukluğundan beri inandığı ve güvendiği ne varsa,
Atticus'un ihanetiyle yerle bir oluyor.
Harper Lee, mizah ve tutku dolu karakteri Scout'ın
refakatinde, hiç kaybolmayan, aksine, güçlendikçe
güçlenen ırkçılığın, insanın riyakâr doğasının ve
gerçeğin hayal kırıklığı yüklü yapısının bir portresini
çıkarıyor.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.