Vicdan, genellikle merhamet, etik veya ahlâk sözcükleriyle beraber dile gelir. Ama onların
yetersizliğini, sınırlarını da işaretler. Vicdanı sızlatan olay, sözün bittiği yerde, akıl almaz,
insanlığa sığmayan, kan donduran karşılaşmaların sonucudur. Bu sırada, etik, ahlâk, yasa
veya kurumlar hükümsüz kaldığından, onları birleştiren adaletin kurulmasına yönelik güçlü bir
ses işitiriz.
Özgür Taburoğlu, vicdan üzerine düşünürken, bu kavramlarla ilgisini de yeniden düzenliyor.
Örneğin vicdan ve merhametin anlamdaş olmadığını söylüyor. Sızlamak, ürpermek, titreşmek,
salınmak, dalgalanmak, tekrarlamak gibi temel yüklemler yardımıyla, kökensel bir görüngü gibi
anlatıyor. Okuduğu yazarların, düşünürlerin kavramlarından çok kullandıkları yüklemlere
bakıyor.
Vicdanın sesinde, devlet, toplum, doğa, insan, hayvan, bitki arasında saklı bağlar yeniden
ifadesine kavuşur. Birbirine kayıtsız varlıklara dönük yeni sorumluluk ağları açığa çıkar. Böyle
bir sese her zaman Kendini bil! gibi bir çağrı eklenir. Vicdani duyum, kendi olma biçimine
dönük bir ısrarın sonucudur. Ama başkasından dolanarak kendisine gelenin, kendine ihtimamı
ile başkası üzerine titremesi bağdaşık yüklemlerdir. Böyle düşününce, sadece bazı insanların
değil, pek yakıştıramadığımız varlıkların da vicdan sahibi olduğunu fark ederiz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.