Çevirmen : Dilman Muradoğlu
Kategori : Çağdaş Felsefe
Fiyat: 140.00   Liste Fiyatı : 140.00
Ürün Satışta.
Favorilere Ekle
Adet
Format : Kitap
Barkod : 9789750807824
Yayın Tarihi : 2017-02-27
Yayın Dili : Türkçe
Baskı Sayısı : 4.Baskı
Sayfa Sayısı : 163
Kapak : Karton
Kağıt : 2.Hamur
Boyut : 135 X 210
Hakkında
Yorumlar
Resimler ve Dosyalar
Walter Benjamin Üzerine, yirminci yüzyılın en önemli düşünürlerinden Adorno'nun kaleminden ünlü yazar, düşünür ve kültür tarihçisi Walter Benjamin'i anlatıyor. Dilman Muradoğlu'nun özenli çevirisiyle Türkçe'ye kazandırılan kitap, Gestapo'ya teslim edilmemek için intihar eden bu büyük Alman düşünürü daha iyi anlamamızı sağlayacak nitelikte.

Tadımlık



Walter Benjamin'in Portresi
(1950)

... ve günün tınılarına kulak vermek, sonsuzluğun akortlarıymışçasına
Karl Kraus

Hitler'in cellatlarından kaçarken hayatına son veren düşünürün adı, erken dönem çalışmalarının belli çevrelere açık olma özelliğine ve geç dönem çalışmalarının parçalar halinde olmasına rağmen, o zamandan bu yana geçen on beş yıl içinde saygınlık kazandı. Bir insandan ve yapıttan büyülenmek, bu insana doğru manyetik bir çekim ya da nefret dolu bir karşı koyuştan başka bir şeye olanak vermiyordu. Sözlerinin bakışları nereye çevrilirse, orası, adeta radyoaktiviteye maruz kalmış gibi değişime uğruyordu. Sürekli yeni görüşler üretme yeteneğini 'ki bunu eleştirel yoldan, kabul edilen düzeni aşmaktan ziyade, bu düzenin onun üzerinde hükmü yokmuşçasına konuya kendi içsel düzenlemesiyle yaklaşarak yapıyordu' açıklamaya 'özgün' kavramı dahi yetmezdi. Bitip tükenmeyen yeni fikirlerinin hiçbiri sıradan değildi. Çağdaş resmi felsefenin sadece biçimsel olarak tartıştığı tüm özgün deneyimleri bizzat yaşayan özne, aynı zamanda bu deneyimlerde hiç payı yokmuş gibi görünüyordu; tıpkı öznenin tavrında ve aynı zamanda anlık-kesin ifade sanatında alışılagelmiş anlamda kendiliğindenlik ve coşku unsurunun tamamen eksik olması gibi. Gerçeği üreten ya da düşünerek gerçeğe varan değil, bilgi edinmenin en iyi yolu olarak, gerçek üzerine düşünen ve gerçeğin, düşünceleri üzerinde tortusunu bıraktığı bir insan izlenimi yaratıyordu. Geleneksel ölçülerle felsefe yapmak onun işi değildi. Kendi bulduklarına katkısı, canlı ya da 'organik' bir şeyler değildi. 'Yaratıcı' benzetmesiyle uzaktan yakından alakası yoktu.
Düşüncesinin öznelliği daralarak, özgül bir farklılığa dönüşmüştü. Zihninin isteksizlik unsuru, bunun biricikliği, geleneksel felsefi yöntemler açısından tesadüfi, geçici ve tamamen hükümsüz sayılabilecek bu reddedişteki öznellik, onda zorunluluk olarak ortaya çıkıyordu. 'Bilginin içinde en bireysel olan, en genel olandır' tümcesi adeta onun için yazılmıştır. Toplumsal bilinçle müspet bilimler bilincinin birbirine kökten farklılık gösterdiği bu çağda her tür fiziksel benzetmeye yoğun bir şüpheyle yaklaşılmasaydı şayet, Benjaminde entelektüel atom parçalanmasının yarattığı enerjiden söz edilebilirdi gerçekten. Onun azmi, çözülemeyecek şeyleri çözüyordu; tam da burada, kuru gerçeğin ördüğü duvarın tüm tözsel aldatmaca olanı zorla engellediği yerde özü yakalıyordu. Alışılagelmiş şekilde ifade edilecek olursa, özeli genelin örttüğü ya da genelin sadece özelden soyutlandığı bir mantıktan kurtulmak, onu harekete geçiren şeydi. Benjamin, ne özün otomatik bir işlemle damıtılmaya razı olduğu, ne de özün şüpheyle karşılandığı yerde kavramak istiyordu özü: Onu, anlamca birbirlerine uzak olan öğelerin oluşturduğu yapıdan, bir yönteme bağlı olarak bulup çıkarmak istiyordu. Rebus*, Benjamin'in felsefesinin modeli haline gelmiştir.
Ancak Benjamin'in felsefesinin zarif karşı konulmazlığı, felsefesinin kasıtlı hamlığıyla başa baş gider. Karşı konulmaz oluşu, ne Benjamin'in kendisine hiç yabancı olmayan büyülü etkiden kaynaklanmaktadır, ne de öznenin söz konusu durumlarda çaresiz sonu olan 'nesnellikten'. Karşı konulmazlığı daha çok, normal şartlarda aklın kendi bölünmüşlüğünden ötürü sanata terk ettiği, ama teoriye dönüştürüldüğünde hayal olmaktan çıkıp benzersiz bir değere, mutluluk vaadine yönelişinden kaynaklanıyordu. Benjamin'in söylediklerinde ve yazdıklarında düşünce, sanki masal ve çocuk kitaplarının vaatlerini 'kaba bir olgunlukla reddetmek yerine' olduğu gibi alıyor ve böylece bu vaatlerin gerçekleşmesi anlaşılır oluyordu. Benjamin'in felsefi topografyasında vazgeçiş temelden reddedilir. Onunla ilgili bilgi edinen herkes, tıpkı kilitli kapıların çatlaklarından noel ağacının ışığını gören bir çocuk gibi hissederdi kendini. Ama bu ışık aynı zamanda aklın ışığı olarak, gerçeğin güçsüz aksini değil, bizzat kendisini vaat ediyordu. Benjamin'in düşünce sistemi yoktan yaratmak değil, var olandan kucak dolusu armağan vermekti; uyum ve nefsi idamenin, duyular ve aklın birleştiği hazza dair yasakladığı her şeyi telafi etmek istiyordu.
Proust üzerine bir makalesinde mutluluk istemeyi bu ülküdaşı yazarın güdüsü olarak göstermişti1. Burada Alman dilinin en mükemmel iki çevirisine 'A l'ombre des jeunes filles en fleurs ve Le côté de Guermantes'in çevirileri' borçlu olduğumuz bir tutkunun kaynaklarını görmek yanlış olmayacaktır. Ancak nasıl ki mutluluk isteği Proust'ta Recherche du temps perdu'da ölümle biten 'hayal kırıklığı romanı'nın yoğun ağırlığı altında en dip noktasına ulaştıysa, Benjamin'de de esirgenen mutluluktan vazgeçmemek, felsefe tarihinin aslında 'bulutsuz günlerin ütopyasında olduğu gibi' çok az değindiği bir mateme mal olmuştu. Benjamin'in Kafka'ya olan yakınlığı Proust'a olan yakınlığından daha az değildir. Yazmaya razı olsaydı şayet, bizim için değilse bile sonsuz umut olduğu, metafizik kitabının sloganı olabilirdi. Teorik olarak en gelişmiş eseri olan Barok Kitabı'nın merkezinde, son gizli kurtuluş alegorisi olarak matemin oluşturulması da boşuna değildir. Anlamların uçurumuna yuvarlanan öznellik, 'mucizenin resmi kefili olur, çünkü bu ilahi olayı o haber verir'2. Benjamin her döneminde öznenin yok oluşunu ve insanın kurtarılmasını birlikte düşünür. Bu, Benjamin'in mikrokozmik figürlerinin izinden gittiği makrokozmik eğriyi tanımlar.
Çünkü Benjamin'in felsefesindeki farklılık, felsefesinin netleşme şeklidir. Nasıl ki Benjamin'in düşünce biçimi, sürekli yeni yaklaşımlarla sınıflandırılmış olan felsefenin dışına çıkmaya çalışır, onun için tüm umutların ilkörneği de şeylerin ve insanların ismidir ve Benjamin'in bilinci, bu ismi yeniden şekillendirmeye çalışmaktadır.

Okuyucu Yorumları