İlk olarak 18. yüzyıl sonlarında, Amerikan ve Fransız devrimlerinin çağında, yeni palazlanan ekonomik başarılarını siyasi emellere dönüştüren, dolayısıyla da toplumu iterek ya da çekerek geliştiren burjuva bireylerini tanımlamak için atılmıştı, bireycilik kavramı. Bugün, çoğalmış, derinleşmiş ve detaylanmış yeni bir bireycilik söz konusu. Üstelik sadece ileriye atılanlar için değil tüm sıradan insanlar için geçerli.
Toplumun her kademesine tüketim olanaklarının yayılması, medya ve yeni teknolojilerle kürenin her noktasının birbirine bağlanması narsistik bir parıltı yaydı, son elli yılda. Küreselleşmenin üretimi düzensizleştirmesi ve tüm yerel kültürleri ve mücadeleleri tek platforma taşıması, özellikle ileri kapitalist ülkelerde bu parıltının sert rüzgârlarla uçuşmasına da yol açtı. Bugün, yeni bireycilik çağında, insanlar şaşkın ve hayatlarının anlamlarını yitirmiş durumdalar. Küreselleşme, değiştirip dönüştürdüğü, bazen de yok ettiği şeylerin içerisine benliklerimizi de katıyor; sonuçta yeni bir birey çıkıyor ortaya. Bu yeni bireyi tek yönden tanımlamak, iyi veya kötü diye kesin ifadelerle tanımlamaksa pek mümkün değil. Kesin olan bir şey varsa o da hepimizin şu ya da bu şekilde bu sürecin bedellerini ödediğimiz.
'Başarının duygusal olarak yıktığı' yüksek teknoloji uzmanı Larry, 'sanalda erotik sohbetler' yapan ellili yaşlarda evli bir kadın olan Ruth ve yakınlık hissini sohbet odalarında arayan seks ve internet bağımlılıları, uyuşturucu bağımlılığıyla savaşan HIV taşıyıcısı Norman'ın ilginç hikayesi, kendi benliğini estetik cerrahın bıçağı altında edineceği 'fiziksel mükemmellik'te arayan genç ve güzel Kelly ve yeni bireyciliğin kafa karıştırıcı etkilerini yeni keşfetmeye başlayan iki küçük kız, Coimhe ve Annie... Kitap, bireyciliğin tarihteki izini sürerek, Baudrillard'dan Frankfurt Okulu'na, Lacan'dan Kristeva'ya pek çok önemli teorisyenden de yararlanarak bugünün küresel dünyasının duygusal sıkıntılarını çözümler ve çıkış yolu ararken, günümüzün gerçek bireylerinin portrelerini, çarpıcı yaşam kesitlerini de sergiliyor. Teoriyi gündelik yaşamla ince bir şekilde birleştirirken, her bölümde 'makro' sosyolojik konuları biyografiler eşliğinde işliyor.
20. yüzyılın bireye vurgu yapan tüm eleştirel ve kuramsal çalışmalarını aktarıp oluşturdukları vaka incelemeleriyle örneklendiren Anthony Elliott ve Charles Lemert de, günümüz koşullarında yeni bireyciliğin her şeye rağmen güç de olsa agresif bir kendini gerçekleştirme mücadelesine yol açması gerektiğini göstermeye çalışıyorlar.
Takıntılı tüketicilik, plastik cerrahi, sosyal iletişim ağları, bunalım ve terapi, kimlik ve imaj, realite programları... Anthony Elliott ve Charles Lemert küresel kapitalizmin ortaya çıkardığı 'yeni bireycilik' kültürünü keşfederken, küreselleşmeyi insanların duygusal deneyimleri açısından inceliyor.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için, amaçlarla sınırlı ve gizliliğe uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Çerezleri nasıl kullandığımızı incelemek ve çerezleri nasıl kontrol edebileceğinizi öğrenmek için Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.